SÖZCÜKLERİ SATMAK

 



 

      Okuduğu kitaptan hatırladıkları geçiyordu aklından. Gölgesini, sonsuz altın üreten bir keçi kılı kesesine karşılık veren bir adamdı sanki. Tanımadığı birden karşısına çıkan gri belki de siyah ceketli bir adamdı gölgeyi satın alan. Gölgesini satansa kahrolmuştu toplumun verdiği tepkilere. Sanki dışlanıyordu, güneşe çıktığında. Hayal meyal aklının hücrelerine zorla getirmeye çalışıyordu daha önceden okuduğu sözcükleri. Ama benzer şekilde geliştiğine emindi hikâyenin yaşadıklarından varıyordu bu sonuca. Başına gelenler gölgesini satan karakterin kendi hayatında vücut bulmuş haliydi şu sıralar.

       Kaldırım taşlarına dikkatlice bakarak yokuş yukarı çıkmaya başlamıştı çoktan. Yürüdükçe düşünüyordu, aklını hikâyeyi okuduğu an içerisinde göstergelere, belki de hikâyeyi tamamen hatırlayacak simgelere, görüntülere kaydırıyordu. Bir avokado ağacı vardı herhalde. Belki de bir ses. Her sabah nereden çalındığı bilinmeyen abartı sözlerinin sesiydi sanki. Kel bir adamdı, ya da sesinin tizliği öyle bir görüntü veriyordu ona.

       Yürüdükçe yokuşu çıktı, düşünceleri hırıltı şeklini almış kaburgalarına çoktan baskı kurmaya başlamıştı. Her gün aynı yolu çıkmasına rağmen yaşam biçemine yenik düşüp aynı hırıltıları hissederdi. Hissettiği hırıltılar ona güven veriyordu. Hırıltıların tonu aynı ise sağlıklı olduğuna kanaat getirip daha da hızlanıyordu yokuşu çıkmak için. Farklı bir ton ise çömelip bir kenarda oturmanın bildirgesiydi resmen.

      Farklı bir tonu hissettiğinde oturdu, çömeldi kenara bir sigara yaktı. Oturduğu yolun karşısına dikti gözünü. Gölgesini satacak birini aradı sanki. Birden karşısına çıkmasını bekledi. Gri ceketli adam mıydı o karakter. Gerçek olmasını diledi. Sonra vazgeçti bu düşünceden. Kendisinin zaten bir gölgesi yoktu. Güneşe çıkmazdı pek. Sabahları mahalle yoğun olur, o sevmezdi kalabalığı. Gündüzle de işi yoktu zaten. Geceleri çıkardı, hem gölgesini fark edecek kadar da ay ışığı vurmazdı bedenine.

     Sözcüklerini satmak istedi bu yüzden.

    Gölgesini değil de sözcüklerini satabilirdi. Hem belki beyninde dönüp duran uğultulardan kurtulabilirdi. Hayat içerisinde sürekli düşünmek zorunda oldukları silinirdi kafasından. Hem belki de sözcükler de rakamlarla kardeştir. Sözcüklerini satarsa yaptığı hesaplar da kayıp giderdi yıldızlar gibi hayatından. Aforizmaları giderdi, söylemek belki de haykırmak istedikleri. Herkese “ Hayır katılmıyorum bu doğru değil.” gibi haykırma istekleri, “ Yanlış bir kanıdasınız, lütfen bu şekilde düşünmeyi bırakın” gibi telkinleri, belki de yüksek sesleri, içinde fırtınalar koparan cevapları…

Hepsini satabilirdi. Hele ki sonsuz altın üreten bir kese için; kesin satardı.

    Öyle daldı ki karşısındaki otluk alana. Otlar ay ışığına vermişti renklerini. Canlanıp bağlanıp birbirlerine dönüşüp tutuşup durdular alevler gibi. Sarıldılar, yaktılar birbirlerini bir cisim olma halinde yükseldiler karşısında. Gri ceketli adama dönüştüler karşısında. Ondan sözcüklerini satın alıp konuşmak istediler; herkesin peşinde koştuğu o altınlar karşılığında. Keçi derisinden değil, otların liflerinden oluşmuştu o kese. Uzatıldı eline kadar, kapıp keseyi, satıp sözcükleri doğal olmayan hırıltı tonunu umursamayarak koşmak istedi yokuş aşağı.

    Kabul etmesi için evet demesi gerekliydi. Sözcükleri alınırsa nasıl cevap verecekti ki. Bir sevgi sözcüğü duymak istediğinde sözcüğün anlamını bilmediğinden karşısındakini de anlamayacaktı belki de. Hayal kurmak isterse peki, o zaman hangi harfleri birleştirecekti rahatlatmak için alnında ki çizgileri. Kayan yıldızların dileklerle ilgisi olmadığını nasıl anlatacaktı yanında heyecanla bağırıp içten dilek tutmaya çalışanlara. Peki,  gün boyunca evin içinde tek başına dolaşıp sesinin çıkıp çıkmadığını kontrol etmek için ne yapacaktı?

Dilini döndürüp aklındakini kusan bu sistem nasıl çalışacaktı ki peki?

    Otlar birden duruldular. Sakınıp ateşlerini birden ay ışığının altında içlerine çekildiler. Kalakaldılar köklerine ihanet etmeden. Yeterli oksijeni aldığını fark ederek kendisi de ayağa kalktı. Şöyle bir kontrol etti ciğerlerini. Dinlenirken içmemesi gereken sigara yüzünden kızdı kendine. Yokuş yukarı yürümeye başladı. Sonra güldü kendi kendine. “Gölgeyi sat ahmak, insanların önemsiz olduğu yerde gölge beş para etmez.” Bir daha güldü haline. Sözcükleri satmak mı?

 Sabah uyandığında ne diyeceksin kendine…



Kerem ÇİÇEK

 Sözcüklerini satan adamın müziği

Yorumlar