Her şey dönüşüyordu işte…
Sarı olan yeşil olurken, yeşil olan
sarılaşıyordu zaman içinde. Bir mevsim geçişiydi sanki birbirine ters akan bir
geçiş. Sarı belki de yeşile dönmenin derdine düşmüşken yeşil sarılaşmanın
sancısını yaşıyordu. Birbirlerine devrilip kendileri olmaktan çıkıyorlardı.
Sarı ciddiye almıyordu yeşili sararmasından, yeşilse yeşile dönmek isteyen
sarının yeşillenmesinin anlamsızlığını kavrayamıyordu.
Böylece zaman devrildi içlerinde…
Fuat, ise ağacın altında oturmuş düşen
ve dalına tutunan yapraklara bakıp kendi hayallerini kuruyordu. O hayal
kurdukça sarı yeşilleniyordu daha çok, yeşilse sararıyordu. Fuat ise kurdukça
kuruyordu hayalini kafasında dönüşen çemberler gibi resmediyordu hayatını.
Belki de umut ettiği hayatı hiç göremeyecek türden bir umutsuzlukla.
Ağaç mı? Zaman içerisinde evrilen bir
gidişatın resmini bedeninde kuruyordu sadece. Köklerini daha da toprağa
bağlayıp üstünde dönen inada bakıyordu. Birbirini anlamayan iki yaprak
parçasının renklerini bu kadar ön plana çıkarmasına kızıyordu bazen, bazen de
ürküyordu yaşanan tartışmaların ağırlığından. İkisi de seviyordu kendi
benliğini, ikisi de istiyordu bu dönüşümü ama ikisi de kalakalıyordu
dallarında.
Fuat, yapraklara bakıp hayal
kuruyordu hala. Bir ev istiyordu. Bir eş belki de etrafında koşturan birkaç
velet. Hatta belki gezmeye bile giderlerdi. Kim bilir, belki de kurmak istediği
yaşama, sevdiği de katılmak istiyordu içten ve coşkulu. İzin istemiyorlardı, bu
yaşam için kimseye biat etmek fayda getirmezdi sevginin önünde ama belki de
biat etmekten bitap düşmüş insanlardan biri haline gelmişti çoktan. Hayal
kurmaya devam etti Fuat.
Yapraklar, dönüşme sürecindeydi…
Ağacın dallarına o kadar sıkıca
bağlanmışlar ki birbirlerine bile kıyamıyorlardı dönüşmek için… Dalda durmak
karşılıklı renklerini yansıtmak birbirlerine, birbirlerine dönüşmek istemek
öyle akıyordu ki içlerinden dokunuyorlardı birbirlerine. Ama öyle her saniye
değil dakika, saat, hafta, ay da değil. Zaman zaman dokunuyorlardı, dokunmak birbirini
anlamanın ifadesidir. Onlar zaman zaman dokunmayı bile resmetmişlerdi ki
kendilerine dokununca dönüşmek unutuluyordu gökyüzünün sessizliğinde.
Fuat, bir kere daha düşündü hayatını.
Bir kere daha karar kıldı hayallerinde. Hayallerinde bile tartışıyordu
geleceğini. Söylenenleri tartışıyordu. Ne kadar ezildiğini görüyordu
hayallerinin altında. Bir taşın kalp içinde büyümesini görüyordu. Hissedilmesi gerekeni görmek hayatın en tuhaf
nevrozudur. Bunu bile görüyordu dallara bakarken.
O sırada değdi ucu sarı yaprağın, yeşile…
Öyle acı çekti ki sarı, öyle yandı ki
içten içe bildi kendinin bir daha kendi olmayacağını. Sarı olamazdı bir daha
aynı sarı. Ucu dönüştü önce yavaştan, damarlarıyla kendini yeşile çevirdi. Aktı
bir acı gibi içten içe yaşadıkları. Yeşilse durdu. Sarının dönüşmesini tepkiyle
karşılayıp kendi renginde kalmayı seçti belli bir süre. Kendi dalında yeşil
olmak anlamını kaybetti bir süre sonra. Bıraktı kendini…
Fuat, gördü sarı yaprağın ettiğini…
Dönüşmek istedi onun gibi. Yeşil umut
değildir. Yeşil, canlanmasıdır ortada kalanın. Ortada kalmaktan sıkıldığını
fark edip yeşillenmek istedi. Sarı dönüşürken yeşile Fuat bir yaprağın
dönüşümünü kendine eklemlemek istedi. Sarı yeşile döndü de Fuat dönemedi. Yeşile
dönmek kurban etmekti kendini. Kendini kurban edemedi.
Yeşil yaprak ise sarıya
dönüşmemenin derdi içindeydi… Fuat yeşile dönmenin, sarı yeşil içinde utanmanın
halindeydi… Hepsi dönüşmenin acısı…
KEREM ÇİÇEK
Yorumlar
Yorum Gönder