Belli ki gezintiye çıkan birinin defteri
geçti elime. Ne yazmışsa etmişse ezber ettim hepsini. Gidip buldum adı
yazılanları. Bir arı kadar dolanmasam da en az onun kadar çalıştım, aklımda
kalanlarsa sadece yazacaklarım değil anlatmak istediklerim.
İlk adı yazılana ulaşmak kolay olmasa
da gittim yanına, bir şairmiş meğer. Konuştum, ettim. Adın, neden yazılıdır bir
defterde dedim. Anlattı durdu hayatını. Varoluşsal problemleri vardı. Bilmem
kaçıncı doğuşundan beri. Bana tek bir dizeyle özetledi. Bir şiirden küçük bir
alıntı ile.
“ Tamam da hiçbir an içerisinde değilim şu an.”
Çıktım yanından bu sözü düşünerek.
Düşüne düşüne vardım bir başka kapıya. Bir şair daha çıktı karşıma. Adın var
dedim defterde. Baktı uzunca deftere daldı gitti uzaklara. Dürttüm. Nedir olay
dedim. Dönüp baktı. Bir şiir okudu şöyle bitti dizeleri;
“ Keşke sadece ayağım kaşındığı için ağlasaydım.”
Bir olay yaşanmış bu defterin
yazıldığı tarihte. Kimse anlatmadı olayı. Birkaç dize okudu. Güle güle dedi.
Üçüncü isme yöneldim öğrenmek için. Tek bir derdim vardı. Bilmek istiyordum.
Öyle şiir duymak için değil. Gezintiye çıkan birinin neden şairleri gezdiğini
anlamaya çalışıyordum sadece. Geldim durdum bir kapıda daha. Buyur edilmek
defterin hikâyesi olsa gerek, girdim içeri. Sordum ettim. Bu sefer şiir okumadı
adam, bir kâğıt parçası gösterdi. Şöyle yazıyordu;
“ Duymadım bugün hiç
Sesimi, birkaç kere
Konuşayım dedim tuttu
Bir gülme, bekledim
Meraktayım hala, gün içinde
İlk nasıl duyacağım sesimi”
Okudum. Çıktım. Bende yazdım deftere, yarın sabah duymadan sesimi anlamak için dediklerini. Deftere baktım rotam
hazır. Deftere bir daha baktım. İlk sayfasında şunlar yazılıydı. Bir şiir olarak
değil tabi. Arka arkaya özlü söz gibi;
“ Bazen bir karakteri oynamaya çıkarsın, herkes özünü görür.”
“Başka biri olmaya aday kişi, kendi kişiliğini henüz oluşturmuş
kişidir.”
“ Söylenen sözün yansıması kişiliğin karşılığıdır.”
Ne demek istiyor yazan kişi. Hepsi
birbiriyle alakalı, bir yola sokuyor beni her bir söz. Peki, nasıl
birleştireceğim bunları. Hangisi hangisinin sebebi ya da sonucudur. Kaç ayrı
denklem kurmalıyım yakalamak için yaşanan olayı. Kuramadım tabi hikâyeyi. Başka
bir kapıdayım şimdi. Açıldı kapı girdim içeri. Sordum, ettim. “Bende de var
benzer bir defter şu yazar içinde. Okuyayım” dedi. Dinledim;
“ Bir kadın teni mi?
O kadar zor, heyecanlı ki
Çağ atlıyor insan
Bir kuş misali
Sadece uçarak
Konmadan hiç tellere”
Tamam, bence hikâye şu; birçok şair ve yazarın
sevdiği bir kadın var. Defteri tutan kadının kendisi, özlü sözleri de
tanımlamak için sevdiklerini. Diğerlerinin şiirleri de kadına ulaşamamanın bir
sancısı. Oh be, Bu kadar hikâye!
Adı yazılı biri daha var, gitsem mi
yanına acaba? Hikâyeyi çözdüm ne gerek var bir şiire daha. Hemen akılda bir
soru. Hikâye bu değilse farklı bir şiir okursa o adam. Adam mı, kadın mı bu
sefer? Gittim çaldım kapıyı, girdim içeri. Sordum ettim. “Ben yazdım.” dedi. Olmadı
şimdi. Bu bir kadın değil. Hikâye yanlış. “Peki, nedir, Olay.” dedim. Yine bir
şiir okundu şöyle dedi okuyan;
“ Bu nasıl iştir ne masa
Konuşur, ne mum
Ne bardak, şarap, çorap
Perde bile konuşmaz
Benimle bu hayatta,
Kim konuşacak
Sadece bir kalem mi?”
İyice çıktım zıvanadan yapıştım
boğazına. Bağırdım suratına; “Anlamak
istiyorum, duydun mu anlamak. Güzel sözler duymak değil.” Böyle tepkiye
böyle cevap diyerek anlattı her şeyi. Peşinden koştuğum tüm hikâye öyle bir
yere çıktı ki, ben de anladım neden çıktığımı gezmeye. Asıl hikâyeyi anlattı;
“ Canım sıkıldı. Yazmak istedim. Yazdım ettim. Attım defteri, gerzek
görüp kendimi.”
“Peki, adını yazdıkların kimler?”
dedim.
“ Birkaç şair, yazar ismi işte ben de pek tanımam ki.”
KEREM ÇİÇEK
Yorumlar
Yorum Gönder