
Yaratıcı olmak hayatı serbest
yaşamaktan mı geçiyor, iki gün eve kapanan biri mi daha yaratıcı? Olmayan
durumda, olmayan kişiyle, olmayan zamanlamala mi hareket etmek gerekiyor?
Konuya vakıf olmakta mı mesele?
İnanın
bilmiyorum ama bir şeyi hayat içerisinde yaratmak üreme gibi sancılıdır. Çünkü
bir doğumun habercisi ve somut ağrısıdır yaratmak.
Sohbet ederken bana bunları anlatmaya
başladı, sıkılmıştım. Tüm bu sorular ve kendi düşüncelerinin iletisi. Hâlbuki
deniz kıyısında oturup açıp ayakkabılarımın bağcığını kedinin oynamasına izin
verebilirdim. O, anlatmaya başladı ben de dinlemeye ki insan gününün yüzde
altmışını dinleyerek geçiriyormuş, bizimki yüzde yüzünü konuşarak. Durup şunu
demek istedim ona; belki biraz susarsan düşünmeye, belki de üretmeye
başlayacaksın.
Tabi ben demedim o da durmadı.
Düşünerek de olmaz bu işler yaratıcı olmak, bir
an meselesidir. O an tüm düşündüklerinin, hayat deneyimlerinin, bir anda
fışkırıp başka bir enerji ile hayat bulmasıdır. Odaklandın, tartışmaların yavaş
yavaş hayat içerisinde yer bulurken, başka bir konuya odaklanırsın ve o konu
içerisinde tam olarak aradığın şeyi bulursun. İşte o an her şey mükemmelleşir.
O an işte…
Yeter! Dedim.
Yapmam gerekenler var, dedim. İşim
başımdan o kadar aşkın ki geleceğimi bugünü, yarını, bir hafta sonraki işimi,
borçlarımı, benden ayrılan sevgilimi, kendi yaşantımın güzelliğini ve
problemlerini yaşamama izin verir misin?
Yalandı.
Hiçbirini tam düşünmemiştim buna
dair bir planım yoktu. Sadece öylesine bir an iç geçirip bunları yapmalıyım
demiştim. Düşünmek de istemiyorum. Tüm sorunları karşıma aldığımda mide krampı
geçiriyorum. Bir işe yaramasam da mide krampından iyi deyip sadece gelişi güzel
yaşıyorum.
Yüzüme baktı. İyice beni süzdükten sonra
gülmeye başladı. Evet, işte buldum tabi ki buldum, dedi. Bütün mesele şu; ben
her şeye o kadar kafa yorup bunu kendi içimde büyüttüm ki kimseye anlatamadan
yaşadığım her bir saniye bana daha da ağır yükler yükledi. Mesele biraz kendini
serbest bırakmaktaydı. Yani yeni çalışmam da her şeyi sık sık dokudum ama
sadece bir tarafında küçücük bir noktada, her şeyi gelişi güzel yaparsam bu iş
farklı olacak.
Sen ne ile uğraşıyorsun ki dedim.
Ressamım ben dedi. Bunu nasıl
unutursun. Her şeyi hep sana anlattım. Yazıklar olsun deyip benden ayrılırken
ben de derin bir oh çekerken koşarak yanıma geldi ve sarıldı. İşte bu sen
muhteşemsin. Tam olarak buldum. Net olarak artık beynimde, dedi.
Tam olarak beyninde ne var, dedim.
Nasıl anlatsam, bir resme başlamıştım.
Her şeyi o kadar yan yana o kadar sık çizdim ki bir şeyler ters gidiyordu.
Senin yanına geldim. Kafamda hep yaratıcı olamıyorum sorusuyla. Sen sadece
birkaç kelam ettin. Şu an ise artık nasıl yapacağımı biliyorum. Sık dokuyup
çizdiklerim benimdir. Sonra seyrekleşiyor hepsi o kadar seyrekleşiyor,
gelişigüzelleşiyor ki belli bir aralıktan sonra tuval çizgiyi unutuyor.
Afallayarak baktım… Resmin konusu nedir, dedim.
Bir kelimeye sığdıramam ancak şöyle
açıklayabilirim; Tuvalin unuttuğu çizgilere,yani boşluğa baktığımda ben doğumu göreceğim.
KEREM ÇİÇEK
Yorumlar
Yorum Gönder