Ne yapıyorum?
Tam olarak bir insanın kendine sorabileceği
bir soru. Ne yapıyorum ben? Bu kocaman gürültünün parçası olmamı sağlayan
özelliğim hangisi. Kim dayanabilir cırtlak seslerin arasında, güzel ezgileri
dinlemenin tadına varmışsa.
Peki, ne yapıyorum ben?
Birilerinin
duymak istediği sözcükleri mi söylüyorum? Birilerinin söylediği sözcükler mi
benim için önemli? Alkışlanmak mı? A! Ne güzel işler yapıyor demeleri mi benim
hakkımda?
Hiçbiri!
Lanet olsun ağızlarından dökülecek
sözcüklere. İğrenç, tiksinç yaşamlarıyla benim hayatımdan çalanların
birikmişliğine lanet etmenin faydasını olduğu günlere şükredenlerden değilim.
Elbette çekip gitmek tek kuralım. Hangi koşulda diye sürekli düşünen beynimin
delikliğinden tüm şüphem.
Yaşlı bir adam değilim ben.
Yaşlılık bir tecrübe ise yaşlanmadan ona ulaştım. Her bir takvim yaprağından anlatabilirim
aşkın yalanını, gülen gözlerin altındaki ihaneti, söylenmiş sözcüklerin benim
dışında her şey için söylendiğini. Anlatabilirim sizlere çirkef insanların
nasıl da birbirlerini kandırmak için sorular sorduklarını, sizin isminizi
cümlede kullanıp aslında sizi alet etmek istediklerini. Anlarım artık sürekli
karşımda konuşan o kadının nasıl da benden beslendiğini. Beni tekmelemek
isteyip de başarısızlığından bana ihtiyacı olduğunu. Nasıl da bayağı konuşup
boş lafların toplamını kendinde resmettiğini…
İşte tüm bunları bilirim.
Hayat ise kendi yaşanmışlığı
içerisinde sunuyor bana bunları. Yeni ataklar geliştirmemi istiyor benden. Size
göre yaşlı bana göre gayet dinç bir insandan. Bir şiir okumalısın diyor, garp
ve pelesenk olmuş bir şiir. Okuyorum şiiri. Kendini öldürüyor biri. Korkuyorum
kendini öldürmesinden. Yaşlılık psikolojisi demeyin. Şiiri okurken “Ölüm ve
bakire”yi dinliyorum güç veriyor bana. Şiir de bir kez daha okunuyor; kandırıldığını
ve üzerinden oyun oynanıldığını hisseden bir adamın hayatı.
Donup kalıyorum bunca
rastlantıya. Gece saatinde bunca durumu yaratan tanrı yazmıştır kaderi bir
şekilde deyip önüne bakan insanlardan değilim. Ben kendi kaderimi kendim
yarattım bugüne kadar; çırpınarak, üreterek, koşmanın bin bir türlü halini
yaşayarak. Peki, hayat karşısında neler yarattı benim için…
Hiçbir şey…
Hep
kendi çıkarları için savaşan insanların benim hayatımı kullanması için kurulan
bir planda hissettim kendimi. Bunun hep farkında olup beyindeki boşluğun
yaratığı depremlerin etkisiyle kandım onlara da bitti diyorum artık, yeni bir
yaşam için.
Peki, kaç kere doğar bir insan?
Bir kere mi?
Ben yaşlı değilim ama öğrendim
yaşlılıkta yaşanan o kederi. Şimdi sadece yeniden doğabilmenin hayalleri içinde
kendini öldürmeye hazır biriyim. Kaç insan, kaç kere öldürür kendini? İşte bunu
bilemem, yok öyle bir araştırmam.
Kendimi bilirim…
Bir kez daha öldüreceğim kendimi yeniden
doğmak için. Tabi, her zaman bunu soruyor bedenim; ya doğmazsan bir daha?
Doğacağımı biliyorum, tıpkı bir
kardelen gibi. Yeter ki terk etmesin beni yaşlı olduğumu insanlara düşündüren
umudum ve bilincim. Bir de aşka olmayan inancım.
KEREM ÇİÇEK
Yorumlar
Yorum Gönder