
Tam da uyurken geldi aklıma. İnsan neden hüzünlenir akşamüstleri?
Ne garip bir duygu hüzünlenmek
günbatımına. İnsan neden düşer ki bu garipliğe, tadını çıkarmak varken eve
dönmenin rahatlığını. Sorup sorup durdum kendime. Oturdum bir akşamüstü seyre
daldım etrafı çözebilmek için bu gizi. Çok bir işe yaramadı.
Nedir hüzünlendiren insanı?
Mesela, denizin ufkuna sıralanmış
gemileri görmüyorsa, terk edilmemişse henüz âşık olduğu o kadın tarafından,
kaybetmemişse balonunu, cebindeki son parayı vermemişse bir hiç uğruna eve yürüyerek
gelip hüzünlenmez bir insan. Fakat günbatımı tam tersini söylüyor oranladığımızda
gün ışığına.
Nedir akşamüstü bizi hüzünlendiren?
Bence gece gideceğimiz bir provadan başkası
değil. Terzi provası değildir bu, çıkıp sahne alacağınız gösterinin performansı
da değil, yapılacak bir düğünün fotoğraf provası değildir. Ölümün provası. Gün
biterken yeni bir güne hazırlık için uyuyoruz. Enerji depolarken ölüyoruz.
Sabah yaşayabilmek adına ölümün provasını yaşıyoruz. Günleri ikiye bölüyoruz
öldüklerimizi ve yaşadıklarımızı tartarak. Yani sabah yaşamak için gece
ölüyoruz başka âlemlerde.
Hâlbuki yaşayanlar ölmez derler.
Fakat koyup başımızı yatığa büyük bir
umarsızlıkla bırakıyoruz kendimizi sabah uyanacağımıza dair büyük bir inançla.
Ertesi günün planları, hayatımıza dair yeşerttiğimiz olağanüstü hayallerimizi
kurarak uykuya dalıyoruz. Sanki ölümün provasına giderken yolda sorulacaklara
cevap hazırlıyoruz. Ya da ertesi gün ve günlerde çok fazla işimizin olacağını
göstermeye çalışıyoruz ölümün provasına bizden başka gelecek olana.
Neden uyurken değil de akşamüstü
yaşıyoruz bunu?
Hem de hiçbir sebep yokken. Acaba tam
uyku sırasında yaşasak bu hüznü hiç uyur muyduk? Ya da akşamüstü tam da akşam
yemeği öncesi enerjimiz mi bitkin, beynimiz bizi mi uyarıyor gece
yaşayacaklarımıza dair. Mesela neden akşamüstü rakısı diye bir kavram var ki?
Hüznümüzden muhabbetle kurtulmak için mi, yoksa ölümün provasını unutup dünyevi
sorunlarla kendimizi hüzünlendirip ölümün provasına kafamız kıyak gitmek için
mi? Belki kafamız kıyakken açık ederiz bazı şeyleri. Çünkü provada ne olursa
gösteride de aynısı olur.
Bu mudur sebebi akşamüstü hüzünlerin?
Kararması mı havanın eve giderken ki
umutluğumuzla, yoksa toplumsal ezilmişliği gün boyu saklayıp yalnızlığa ilk
adımı akşamüstü attığımız için mi? Her şeyin çok kötü geçtiği bir günde
kendimizi bilerek herkese iyi gösterip akşamüstü tam da hava kararmışken asıl
ifademizi takındığımız için mi hüzünlü gözüküyoruz. Yani aslında asıl ifademiz
bu zaman mı denk geliyor? Mümkün. Kim ister ki benliği dışında aşağılanmayı.
Neden tüm insanlar aynı zamanda gösterir asıl halini?
Akşamüstü bunun için mi yaratılmış
acaba? Yoksa akşamüstlerini bu hale getiren bilinçli bir insanlık hali mi bu?
Demek istediğim akşamüstünün hüznü ölümün provasına giderken insanlar
tarafından gün boyunca zaten aşağılanmış bir kişiliğin dünyevi sebepler bulup
ortada hiçbir gösterge yokken içinde bir sıkıntı yaratması mı?
Yani aslında uyku, ölüm, kişilik,
toplum, dünyevi sorunlar, ufuktaki gemi, asıl benlik falan hep akşamüstüne mi
denk geliyor? Yani insanlığa verilen zaman dilimi içerisinde asıl gerçeklik
akşamüstlerinde mi var oluyor?
Yoksa bunların hepsi kendi uydurduklarım mı?
KEREM ÇİÇEK
Önce elinize kaleminize sağlık. Bence akşamüzeri aydınlığın sonu karanlığın başlangıcı olduğu için huzunlenilir. Ama şafakta mutlu ve canlı oluruZ çünkü karanlığın sonu aydınlığın başlangıcıdır. O yüzden olabilir mi. Bu da bir bakış açısı
YanıtlaSil👏👏
YanıtlaSil👏
YanıtlaSil'Yaşamak için ölüyoruz başka alemlerde...' kalemine sağlık Kerem
YanıtlaSil