AKŞAMÜSTLERİ… (CORONA GÜNLERİ-4)





Tam da uyurken geldi aklıma. İnsan neden hüzünlenir akşamüstleri?

       Ne garip bir duygu hüzünlenmek günbatımına. İnsan neden düşer ki bu garipliğe, tadını çıkarmak varken eve dönmenin rahatlığını. Sorup sorup durdum kendime. Oturdum bir akşamüstü seyre daldım etrafı çözebilmek için bu gizi. Çok bir işe yaramadı.

Nedir hüzünlendiren insanı?

       Mesela, denizin ufkuna sıralanmış gemileri görmüyorsa, terk edilmemişse henüz âşık olduğu o kadın tarafından, kaybetmemişse balonunu, cebindeki son parayı vermemişse bir hiç uğruna eve yürüyerek gelip hüzünlenmez bir insan. Fakat günbatımı tam tersini söylüyor oranladığımızda gün ışığına.

Nedir akşamüstü bizi hüzünlendiren?

       Bence gece gideceğimiz bir provadan başkası değil. Terzi provası değildir bu, çıkıp sahne alacağınız gösterinin performansı da değil, yapılacak bir düğünün fotoğraf provası değildir. Ölümün provası. Gün biterken yeni bir güne hazırlık için uyuyoruz. Enerji depolarken ölüyoruz. Sabah yaşayabilmek adına ölümün provasını yaşıyoruz. Günleri ikiye bölüyoruz öldüklerimizi ve yaşadıklarımızı tartarak. Yani sabah yaşamak için gece ölüyoruz başka âlemlerde.

Hâlbuki yaşayanlar ölmez derler.

        Fakat koyup başımızı yatığa büyük bir umarsızlıkla bırakıyoruz kendimizi sabah uyanacağımıza dair büyük bir inançla. Ertesi günün planları, hayatımıza dair yeşerttiğimiz olağanüstü hayallerimizi kurarak uykuya dalıyoruz. Sanki ölümün provasına giderken yolda sorulacaklara cevap hazırlıyoruz. Ya da ertesi gün ve günlerde çok fazla işimizin olacağını göstermeye çalışıyoruz ölümün provasına bizden başka gelecek olana.

 Neden uyurken değil de akşamüstü yaşıyoruz bunu?

       Hem de hiçbir sebep yokken. Acaba tam uyku sırasında yaşasak bu hüznü hiç uyur muyduk? Ya da akşamüstü tam da akşam yemeği öncesi enerjimiz mi bitkin, beynimiz bizi mi uyarıyor gece yaşayacaklarımıza dair. Mesela neden akşamüstü rakısı diye bir kavram var ki? Hüznümüzden muhabbetle kurtulmak için mi, yoksa ölümün provasını unutup dünyevi sorunlarla kendimizi hüzünlendirip ölümün provasına kafamız kıyak gitmek için mi? Belki kafamız kıyakken açık ederiz bazı şeyleri. Çünkü provada ne olursa gösteride de aynısı olur.

Bu mudur sebebi akşamüstü hüzünlerin?

       Kararması mı havanın eve giderken ki umutluğumuzla, yoksa toplumsal ezilmişliği gün boyu saklayıp yalnızlığa ilk adımı akşamüstü attığımız için mi? Her şeyin çok kötü geçtiği bir günde kendimizi bilerek herkese iyi gösterip akşamüstü tam da hava kararmışken asıl ifademizi takındığımız için mi hüzünlü gözüküyoruz. Yani aslında asıl ifademiz bu zaman mı denk geliyor? Mümkün. Kim ister ki benliği dışında aşağılanmayı.

Neden tüm insanlar aynı zamanda gösterir asıl halini?

          Akşamüstü bunun için mi yaratılmış acaba? Yoksa akşamüstlerini bu hale getiren bilinçli bir insanlık hali mi bu? Demek istediğim akşamüstünün hüznü ölümün provasına giderken insanlar tarafından gün boyunca zaten aşağılanmış bir kişiliğin dünyevi sebepler bulup ortada hiçbir gösterge yokken içinde bir sıkıntı yaratması mı?

           Yani aslında uyku, ölüm, kişilik, toplum, dünyevi sorunlar, ufuktaki gemi, asıl benlik falan hep akşamüstüne mi denk geliyor? Yani insanlığa verilen zaman dilimi içerisinde asıl gerçeklik akşamüstlerinde mi var oluyor?

Yoksa bunların hepsi kendi uydurduklarım mı?


KEREM ÇİÇEK







Yorumlar

  1. Önce elinize kaleminize sağlık. Bence akşamüzeri aydınlığın sonu karanlığın başlangıcı olduğu için huzunlenilir. Ama şafakta mutlu ve canlı oluruZ çünkü karanlığın sonu aydınlığın başlangıcıdır. O yüzden olabilir mi. Bu da bir bakış açısı

    YanıtlaSil
  2. 'Yaşamak için ölüyoruz başka alemlerde...' kalemine sağlık Kerem

    YanıtlaSil

Yorum Gönder