Bir pencere, bir balkon, birkaç insan, sayılar, harfler… Pardon! Bende
deniz de var…
İnsan gördüklerini deneyimler; mesela
İnsan, savaşı bilir. Benliğinde olmasa
da toplumsal hafızasında yer ettiğinden savaşı tanımlar. Her şey basittir.
Savaş, başka bir insanın elindeki bir
araçla sizi öldürmesidir. Görüntüsel olarak belleğimizde var. Korkunç olması ya
da insancıl olması bulunduğunuz durum itibariyle sizi ilgilendirdiği kadardır.
Tabi bu da nasıl biri olduğunuzu belirler.
Peki, size saldıran şeyi göremiyorsanız ne olacak?
Gözler, ne kadar da önemli. Gözler, güzel şeyler
görür. Kötü şeyler görür. Yaptığınız en güzel şakayı kameraya almadığınızda bir
daha izleyemezsiniz. Bir haksızlığı kameraya almadığınızda anınızda kalır geri
kalını ikna etmeye çalışırsınız. Gözlerse anında kaydeder. Tabi anı boyutunda
olanlar aynı netlikte değildir.
Bu bir Black Miror dizisi değil ki, hayat. Belki de dizinin anlattığı
gelecek…
Gözler kalbin falan aynası değildir.
Gözler, insanlığın çevresi hakkında koyduğu tanımın işçisidir. Hareketin,
rengin, etrafında dönüp duran onca rezil, güzel olayın naklen beynimizde
yayınlanması için çalışan koca bir settir. Ücretsizdir.
Peki, göremiyorsak? Gözlerimiz iyi görse de göremiyorsak!
Tüm set’in o kadar iyi çalışıp
muhteşem güzellikte naklen yayın yapmasına rağmen hemen dibimizdeki şeyi
göremiyorsak. Hani belki hiç görmediğimiz bir renk varsa karşımızda ve
gözlerimiz bunu göremiyorsa. Hani mesela; olur da bir canlı yaşar her
tarafımızda da gözlerimiz onu göremezse ürkünç olurdu değil mi?
Beyin de varıp farkına durumun itham etse gözleri yargılasa!
İş inada binse de o canlı naklen
yayınlanmadığı için birkaç işçiyi işten atsa beynimiz. Sırf tanımlamak için burnunun ucundaki o canlıyı. Set
durabilecek noktaya gelse kaostan. Onlar yoksa biz de yokuz dese set içinde
kalan tüm işçiler. Gözleriniz kapansa ve beyninizi ikna edemeseniz gücünün
bundan ibaret olduğuna?
Beyniniz karşıda duran insanı öldürmek yerine canlıyı tanımlamayı
yeğleyen bir araç icat eder mi?
Yoksa canlı ölene kadar bir
pencereden, bir balkondan bir manzarayı izlemeye mecbur mu kılar insanı onca
şeyi tarih boyunca çözebilmişken. Tam da gözlerinize aynı şeyi görmesini
emrederken gözlerden ırak yerlerde bir araçla insanı öldürmeye mi devam
eder? Beynimiz aynı süreci geçirmese de
insanlığın ortak beyni bir organ olmaktan çıkıp kendi gözlerini doğru olaya
odaklar mı tüm çalışanları geri işe alıp.
Biliyor musunuz bir kamera önünüzü çekiyorsa arkadan bir araçla
öldürülebilirsiniz?
Gözler, baktığı açıyı tanımlar beyne. Bir
pencereden bakmaya mahkûm edilmiş bir göz bilinmezlik içerisinde korkuyla
çırpınır. Set’te herkes korku içerisinde işini yaparken karmayı kapatmaya
çalışan işçilerle tek manzarayı görmeyi yeğleyen işçiler birbirine girer.
Kaos’un sebebi bilinmezliktir. Kameranın hangi açıyı çekmesi gerektiği
problemidir.
Kaos büyüdükçe beyin bir karara varmak zorunda kalır. Bu da bedeni
etkiler.
Beden kurtulmak için dört duvar
arasından atar kendini dışarıya ya da kapar göz kapaklarını sonsuza dek. Herkes
gelip ölü bir bedenin nedenini sorgular. Kimileri görülmeyen bir canlının sebep
olduğunu söyler ölüme ki yaygın bu aralar. Kimi de isteyerek kapanmış bir gözün
kişisel bir kararı der adına.
Sonuç olarak gözler öldürür beyni
sırf bilinmezliği yansıtamadığı için kendisine, beyinde tanımlayamadığı bir
şeyi işletemez bedende.
Beden mi?
Beyin tarafından işletilen düzenli
küçük bir araç, yeri gelir öldürmek için bir araç, yeri gelir bilinmezlikte
eriyen bir kullan at, yeri gelir sayılarla yapılan bir hesap.
👏👏👏👏
YanıtlaSil