LİNÇ EDİLEN BİR KARAKTERİN İLK SÖZLERİ…




      Kimseye anlatmıyorum. İnanın kimse beni sevmiyor. Bu aralar o kadar baskınım ki bedenim bunu kaldırmıyor. Muhsin’le konuşayım dedim; ama çok sıkılmıştı. Kimi arasam, kiminle konuşmak istesem işi çıktı ve yahut öyle yaptı. 

Gerçekten her şey yolundayken mutsuz olur mu bir insan? 

Çok soruyorum bunu kendime… Muhsinse beynini doldurmaktan başka bir şey yapmıyor. Hep pislik içinde hâlbuki öyle güzel bir yüzü var ki… Kaytan bıyıkları, sert ama düşünceli gözleri, hafif incinmiş bir burun, alt dudağı kalın, üst dudağında tatlı bir kıvraklık, sağa sola çarpmaktan kırmış kafatasını ve sürekli dolduruyorlar beynini küllerle, pislikle ve dertle, anılarla…

       Bir yerde okumuştum yalnızlıkla intihar kardeştir diye. Akla o kadar uygun ki ve şunu da ekliyor yazar; 

“Tek başına olmak değil yalnız olmak.” ansızın bir ses diyor ki, diğer yazar da şunu diyor;

“Dünyanın saçmalıklarının bilincinde olan insan için her şey absürt gelmeye başlar ancak intihar etmek de dünyanın saçmalıklarına yenik düşmektir.”  

İnsanın kafası karışıyor okuyunca hele ki Edip Cansever dizilerinde şöyle yazıyor;

     –bana kızıyorlar sonra ansızın bana -kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor yaşadıklarıma- oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan- ve geçilmiyor ki benim duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan-bilmezler kızmıyorum.”

            Edip, en doğrusunu söylüyor. Bilmezler. Bu yüzden kızmıyorum, kim bilebilir ki ağlamak istediğinde bir diz bulamadığımı, kim bilebilir ki coşkumu anlatamadığımı, her sabah uyandığımda aceleyle kalkan bedenin soğukluğu hissedip duvarı görmesini, kim bilebilir ki geçmişimi örtemeyip bunun beni nasıl delirttiğini, kim ha kim görebilir her gece yaşadıklarımı; bir masa, bir mum, içki, sigara… kim bilebilir ki…

         Kim anlatabilmiş ki geçen yüzyıllar boyunca yalnızlığı; bir daha tekrar ediyorum tek başına olmak değil yalnızlığı…

Bilmezsiniz…

         Ağlayacak bir diz dediğimde sevişmeyi anlarsınız siz, konuşalım ihtiyacım var dediğimde cırtlak sesler sıralar şu kelimeleri; “Ne söylesem de sen istediğini anlayacaksın.” Hâlbuki bir duvarım ben söyledikleriniz çarpıp bedenime sizde buluyor yansımasını…

Bir şiir yazsam da bilmezsiniz siz.…

Günlerce umut dolu bir yürekte içinizden kopan
bir sevgiyi şekillendirdim ben, yonttum
kendi suratımı, suret ilan ettim, o tahtaya
tahtanın altına ateşler çaldım, bir tütsü ekledim
başına dumanı haber versin size, bir gül koydum
başına günlerinize aşk versin diye, bir deniz taşı
koydum biriksin diye tüm umutlar içinizde, sarmal bir
vücut inerken dibe rengârenk boyadım hüzünlü suretimin
altını, belki bir güzellik yaratır diye kalbinizde ve
ateşler yaylım olurken suretimde altını taşlarla doldurdum ki
sönmesin  ateş, size bakan o yüzü görün diye;
bir cevap bile vermiyorsunuz, yok hayatınızın akışında yerim
sizler bilir misiniz yedek olmayı, elzem bir eşyayım ben
belki de zamana saklanmış bir olanaklar bütünü…
bilmezsiniz...

       Cevap vermeseniz de olur. Muhsin dinler gibi oldu beni. Sadece ateşler içinde bakabiliyor bana, bu da gecenin bir getirisi… Benim hayatım bir kapının girişinde başlıyor. Gerisi yok benim için, o kapıdan öncesi yok, kapının sonrası ise benim. Her doğduğumda öfke besliyor gözlerim, korkmayın size değil zamanadır öfkem.

Sizler tarafından kendi yok oluşunu çizen bir ressam gibiyim… Fakat sizler bilmezsiniz var olmayı!

KEREM ÇİÇEK

Yorumlar