
Taksiyi durdurup bindi. Garip kıyafetleri
vardı. Merhaba deyip kapattı kapıyı. Bende sürdüm. Sordum da tabi nereye
gideceğini. Sen sür ben söyleyeceğim yeri dedi. Yani bende ilk defa karşılaştım
böylesiyle. Kimse nereye gideceğini bilmeden, binmez taksiye. Herkesin bir yolu
vardır, yol bir ev değilse onlar için.
Bende
sürdüm tabi. İyice ilerledim.
Gözleri mi? Kedinin gözü gibi renkliydi,
büyüklerdi de. Merakla açmıştı. Etrafa bakınıp duruyordu. Şüphelenmedim değil. Baktım
ettim neler yaptığına merak bizde meslek hastalığı. Uygunsuz dille söylersek
gittik gitmedik dikizlemeye başladım. Bir sağa bir sola bakıyordu. Yol üzerinde
bir şeyler arıyordu. Kalabalıktı da gittiğim cadde, o da bitti. Dikizden bakıp
konuştum. Yol bitti nereye sapayım, dedim. Sen kafana göre takıl, dedi. Ben
söylerim, dedi. Yani yanlış anlaşılmasın ama çok zengin gibi de durmuyordu
beyefendi hatta yiyecek ekmeği yok şerefsizin yani affedersiniz ama pek bir
öyle duruyordu üzerindekiler.
Yani nasıl diyeyim, yırtık bir ceket,
siyah da. Pantolonu paramparça altından içlik görünüyor içi böyle ayıptır
söylemesi kırmızı yani. Hani böyle hippi falan desem onlar saça şekil falan
yaparlar. Bu böyle çamura bulamış saçlarını. Ayakkabı desen terlikle ayakkabı
arası bağcıklarla oluşturulmuş garip bir model. Nasıl tarif edeyim bilmem ki;
hani böyle bir mağazaya gidersiniz de ışıklar altında tüm kıyafetler o kadar
güzel gözükür ki; siz aynaya bakıp çok çirkinim dersiniz, utanırsınız
kendinizden. İşte öyle bir çirkinlik içindeydi.
Elinde yırtık bir bez parçası vardı.
Beyaz ama onu da sürmüş çamura. İçinde ne var bilemem ama sımsıkı tutuyordu
avucunda. Hayatında olan herkesi bez parçasına sığdırmış da sınırdan geçiriyor
yeni bir hayat sunabilmek için onlara. Hani bir savaş durumu varmış gibi. Öyle
gariban bir tipi de sınırdan kimse almaz ya, o geçebileceğine inanıyor. Bence
garibanlığıyla birlikte öyle de bir çocuk masumiyeti var üstünde. Bu bir şeyleri
gizlemek demek oluyor mu bilmiyorum ama.
Şimdi ben sürdükçe sürdüm, hatta
dolandım aynı yerleri birkaç defa. Hani baktım acaba aynı yerden geçtiğimizi
anlayacak mı diye. Anlamadı tabi. Ben de sürmeye devam ettim. Caddede giderken
bir kalabalık kesti taksinin önünü kavga, gürültü. Bizimki iyice süzdü
kalabalığı. Ulan bu da mı onlardan ne oluyor derken kalabalık geçti gitti, bu
peşlerinden bakmaya devam etti. Ben de sürdüm tekrar… Kuytu bir yere geldik.
Hava da kararmıştı. Birden dur diye atıldı. Durdum.
Ben mutluydum neredeyse yarım gün
boyunca direksiyon sallamıştım. Bugün iyi kazandım, oh be, diyerek durdum.
Hemen baktım taksimetreye. Dikizden adam’a baktım. Kapıyı açtı. Hayırdır kardeş
ne oluyor, dedim. Ücret, dedim.
Pardon kafam yerinde değil. İnsan birçok şeye aynı anda odaklanınca
önemsiz konuları unutuyor, dedi.
Yanlış anlaşılmasın ama o kadar uğraş
çaba önemsiz olur mu? Hani, ben hayatım boyunca direksiyon salladım da kimse
bize yol göstermedi, biz öğrendik. Tamam, pek bir şey bilmez etmeyiz. Okumadık,
çok da anlamayız. Biz çalışıp ekmek kazanma derdine düşmüşüz. Şimdi öyle
önemsiz falan deyince, içime dokundu yani. Öyle büyük sanat eserleri yapar da
ressam kimse ciddiye almaz ya tablosunu, öyle bir şey yani. Ölür, gider ressam
herkes vay nasıl çizmiş, der. Ressamın kemiklerinde bir hareketlenme olur,
anlar tabloların beğenildiğini.
Neyse ne işte…
Elini çamura buladığı beze götürdü.
Rahatladım. Ayıptır başkasının öyle cebine, saydığı parasına bakmak. Bende
çevirdim yüzümü önüme de dikize bakasım var, ne çıkarıyor diye. Kapı da açık
kalmış ya hani. Bu atladı gitti. Ben ne oldu derken, emniyet kemerini çıkardım,
kapıyı açtım. Adam yok kayboldu. Daha da göremedim tabi. Beni tüm gün gezdirip
öyle ekmeğime de çamur sürdü yani.
Parası yoktu belki de bilemem ama yarım
gün direksiyon sallamanın bedeli kaçmaksa hepimiz kaçalım. Hoş herkes kaçıyor
birilerinden de benim kaçamadığım borçlarım, ailem falan var yani.
Yani, şimdi ben ne yapayım?
KEREM ÇİÇEK
Hep birlikte kaçalım
YanıtlaSilkesinlikle
YanıtlaSil