Yazının arası, bardağın üst tarafı, cebinin
içi, çalıştığın günlerin içinde bir gün, mesaj yazarken imlecin kaybolup var
etmesi kendini, oturturken hissettiğin kocaman duygu, yeni aldığın defter,
içinden son dalı aldığın sigara paketinin durumu, buzdolabının içi, kafanın içi…
Boş, boşluk, boş, boşluk
Boşluk, sürekli sığdırıyor kendini bir
yerlere… Bütün bunları önceki hayatımdan aktarıyorum kendime. Yürüyüp giderken
yolların bomboş olduğu bu saatlerde tam olarak hayata karşı hissiyatım bu: Boşluk.
Hemen
kötü duygulara kapılmayın! Boşluk iyidir kendini yenileyebileceğin bir alanın
olduğunu hissettirir sana. Boşluk, tamamlanması gerekeni hatırlatır kendini
olmuş bilenlere. Hayat içerisinde her şeyin aynı düzlükte gideceğini
düşünenlere eğim kazandırır. Boşluk, hayatta zirvenin olduğu kadar dibin de
olduğunu hatırlatır, kısacık zamanda birçok şeyi başaracağına inananlara.
Bardağın boş tarafından bakmak
iyidir.
Zaten bardağın dolu tarafından bakmanız da
pek mümkün değildir. Bardağa baktığınızda önce boş tarafını daha sonra dolu
tarafını görürüsünüz, yer çekimi kuralı budur. Tabi uzayda yeni arsanızı satın
almadıysanız! Bardakta önce boşu görmek ne kadar dolu olduğumuzu da gösterir
bizlere. Böbürlenmek gibi bir niyetiniz yoksa bardağınız dolu olsa da dudak
payının fazlalığından yakınırsınız, kendinizi tanımlarken.
Boşluk, cevap barındırmayan bir
süzgeçtir.
Gecenin bu saatinde benden başka kimse
yok sokaklarda. Boşlukla sohbet etmenin en güzel zamanları. İstediğin kadar
sor, anlat, söyle nafile. Boşluk içinde cevap barındırmayan bir süzgeçtir. Sen,
sorarsın, anlatırsın, söylersin, boşluk bu ya sadece duymak istemediklerin
yankılanır sokaklarda. Bu yüzden mutfak dışında süzgeçler pek de sevilmez. Olur
da boşluğa takılırsa ses tellerimiz, kendimize söyleyebileceklerimizden
korkarız.
Boşluk, sessizlikle ilerler.
Kendi başımıza evde, sokakta, o an
bulunduğumuz yerde hacim bükülür. Şekil değiştirir, baktığımız yerler. Yol
üçgene bürünür, doğrusal bir çizgiyken. Sessizliğin içinde beynimizde kendi
sesimiz çoğalır. Çoğalan sesler boşluğumuzu doldurmaya yakın, sesler gittikçe
küçülen üçgene dökülür. Boşlukla sessizlik arttırır kendini.
Ses, yırtar boşluğu…
Yükselir dev bir koronun eşzamanlı
sesliliği, zirveyi tadınca boşluğa düşer, aniden bırakır kendini bir sopranonun
boşluktan doğan o tizliğine. Tiz ses, pes’leşmeye yakın sahiplenir eşzamanlı sesliliği.
Kaybetmeden inceliğini devem eder, kendini yitirmemeyi hedefler. Ses, boşluktan
beslenir. Boşluğu, çıkıp kendini
göstermek için fırsat olarak görür. Bu yüzdendir dinlediğimiz müziklerdeki
küçük duraksamalar. Her bir duraksama habercisi olur yırtılacak boşlukların.
İşte sokakta kendi başına
istemediklerimi duymaya çalışırken düşünüyorum bunları. Tüm bunlar ne demekse!
KEREM ÇİÇEK
Yorumlar
Yorum Gönder