Bir otun serpilip büyümesi, kendini var etmesi beklenilen bir ortamda, başına geleceklerini bilmemesi ne güzel! Belki bir sığır yiyecek onu afiyetle, belki bir araç geçecek üzerinden, biri basacak üzerine kim bilir, iki sevgili uzanacaklar üstüne mutlulukla; her koşulda da sonu hayata tüm bunlardan habersiz veda etmek olacak.
Ben ot değilim ama! Siz de
değilseniz ki görür, okur yazdıklarımı gözleriniz.
Farkındalıksa lanettir. Kim bilir kaç
kere uyandım bilinçaltımın karanlığı ve bilincinde. Orada olmak, bütün gün yüzeysel
mesele ile yaşamak kadar güzel bir duyguyu es geçip kendime, hislerime dönmeme
neden oluyor. Kurtulmak için yapılacak tek şey sabahın erken saatlerinde
güneşin doğuşunu herkes merakla beklerken buna sevinirken benim gözüm
irkiliyor, tüm ev hüzün doluyor. İlk yaptığımsa gülerek aynadaki hüzünlü
halime, kaldırarak elimi hafifçe bir selam vermek.
Size de oluyor biliyorum, kim
saklamak istemez ki içinde büyüyen karanlığa karşı savaşını.
Bu bir boyun eğme savaşı, sadece
kendine boyun eğenlerin yaşam boyu savaşı. Dedikodularınızla, okul dertlerinizle,
iş dertleri, aile sorunları, maaşlar, ticaret, eğlenmeler, arkadaşlar, çocuk
sahibi olmalar, yeni bir eşya almalar, üretmeler, gezmeler, keşfetmeler… hepsi
kendimizle yaşayacağımız büyük savaşı engellemek için kurduğumuz birçok
senaryodan ibaret.
Hiçbiriniz bilmiyorsunuz ya da
sorgulamak için yeteri kadar bilinçaltınızla tanışmadınız. Aslında farkında
değilsiniz!
Farkında olan lanetlenmiştir, ilk doğan
gün ışıkları karşısında, akşamüstlerinin tatlı dertlerinden çıkıp sabah
ışıklarına yaymıştır hüznünü. Kim kalkmak ister ki sabahları tutmak için
yarasını. Kim kendisiyle kavga edip güler kendisine, dehşet içinde. Zıt
kelimelerle yaptığım bir oyun değil bu. Bilinçaltının korkunçluğundan zerre
kadar tatmış olmanın zehri. Zehirse yayıldı mı, vücudu dışına kaçamaz insan.
O yüzden çıkmak ister dışarı, koşar,
eğlenmeye çalışır yeni dertler bulur, uğraşmaktansa kendisiyle. Bir bale
gösterisini merak edinir kendine. Her bir harekete anlamsız bakan gözler, kendi
içine dönük sonuçlar çıkarır. Anlatılmak isteneni kendi kalbinde çözer. Bir
bakarsınız her kritik an için bir defter taşımaya başlamış künyesinde. Sabahın ilk
ışıkları odayı aydınlatırken o, toz ve duman içinde.
Farkındalık lanettir; lanetse
seçenek sunar, gelişmekte olan beyinlere.
Herkes kaldırmayabilir bu laneti. Her
şeyin farkında olup normal bir şekilde bile gülümsemeyen kahkahalar ardındaki
bilinç. Bu bilinç korkak eder kişiyi eninde sonunda iki yoldan birine atar
kendini. Korktuğu yolu doğru tespit etmişse çıkmaz bir sokaktadır artık.
Geçmişine sığınır, geleceğinden kopardığı birkaç anıyı yerleştirir geçmişine,
orada mutlu olmaya çalışır. Ailesini, çocukluğunu sığdırır içine orda kalır.
Uyanma sorunu bastırınca kökten halleder bu işi. Bilinci de ölür onunla bitirir
her şeyi.
Korktuğu yolu doğru tespit edip yolu
kendisi kuran da her şeyi bağlar birbirine. Geçmişi geleceğe, bilinçaltını satırlara,
vücudundaki zehri eline, diline döker. Laneti bahşedilmiş bir olanağa çevirir.
Yaşar kendini korumak için içindeki tüm kötülüklerden. Sabahları ter içinde
uyanmaktan korkarak sarılır eline, diline. Kulağına sarılır dışarıdan
duyumsamak için bir sesi. Belki bir müzik sesi, ya da dalgaların gürültüsü, bir
araba, bir kedi…
İşte kapıdan ayrılırken öylesine
tıkalıydı ki kulaklarım. Öylesine bendendi ki tüm sesler. Ben dışarıdan bir
sesi duymak için kaçtım kendimden.
Dışarıdan gelen müzik için tıkla
KEREM ÇİÇEK
Yorumlar
Yorum Gönder