DAĞ DAĞA KAVUŞUR…

 


 

      Şehrin ara sokaklarını, oynayan çocuklardan çok arabalarla dolup taştığı günlere tanıklık etmenin huzursuzluğu içinde, izliyordum. Yol kenarında oturmanın dedikodu ve betimleme arasındaki ince çizgisi her zaman hoşuma gitse de yürek burkan tarafının çok olduğunu biliyordum.

     Kavrulan sıcaklarda yine öyle bir düşünceyle oturmuş, pencereden sokağa bakıyordum. Toz bulutunu uçuran tekerlerin hızında insanlığın nasıl gelişebildiği üzerine kafa yormaya başladım. Derken gözüme köşedeki bahçesinden yavaşça dışarı çıkan Hasan dayıyı gördüm. Ne azimli adamdı.

      Yıllardır bu mahallede otururum. Hasan dayı, her yaz sıcağında arabaların geçip gitmesine aldırmadan sokağın karşı kaldırımına geçerdi. Kayısı ağacından kalan son gölgelikte otururdu. Bahara bakan kayısı ağaçları yazın sonuna doğru yapraklarını sarıya bürüyüp dökülmeye başlarlardı. Hasan dayı da kalan son birkaç yaprak altında otururdı. Mendilini ıslatıp başının üstüne koyardı. Elini sandalyeden aşağı doğru sarkıtırdı. Eğitimden midir nedir! Köpeği, elini sandalyeden aşağı sarktığı zaman koşarak yanına gelirdi. O da Hasan dayının gölgesinde uyurdu. Hasan dayı da elinin tüylere daldırıp bahçesindeki buğdayları okşar gibi okşardı tüylerini köpeğinin.

      İşte yine Hasan dayı aynı günü sonucu aynı çıkan matematik işlemi gibi yaşamak için bahçesinden çıktı. Yavaşça yoldan araç geçip geçmediğine baktı. Hızlı adımlarla karşıya geçti. Kaldırımda adımları ağırlaştı. Tehlike geçmişti. Hemen manavın sandalyesini aldı ve kalan son yapraklara göre güneş ışığını belirleyerek oturdu. Hasan dayının elleri ile bahçe kapısı arasında mekik dokudu gözlerim. Gerçekten elini tekrar sandalyeden sarkıttığında köpek yanına doğru koşacak mıydı? En büyük merakım astronomi falan değil buydu. Hasan dayı sokağa sağlı sollu göz attı. Eli hala havada. Bahçe kapısına baktım köpeğin kafası hafif gözüküyor. Hasan dayı yolu iyice gözetledi. Sokakta araç yoktu. Kolunu indirecekken bir şeyler sordu, manav tam duyamadım. Hasan dayı bu arada elini aşağı sarkıttı bakmadan yola. Köpeği başladı koşmaya Hasan dayının hesaba katmadığı manavın sohbeti köşeden çıkan dolmuşla köpeğin karşılaşmasını sağlayacaktı.

       Öyle de oldu. Hasan dayı elini sandalyeden sarkıtıp gözünü dikince yola köpeğin hızla ona doğru geldiğini gördü. Peki köpek hareket ederken araç sesi mi çıkarıyordu mümkün müydü öyle bir şey? Bir yaşına daha girebilir miydi Hasan dayı.  Tabi ki de Hasan dayı yanılıyordu. Pencereden gördüğüm köpeğin kaldırıma adım atmadan otobüs tarafından darbeyi yemesiydi.

        O arada ne oldu bilmiyorum. Tek yaptığım merdivenleri koşa koşa inerek Hasan dayı ve köpeğinin yanına yetişmekti. Yetiştim de. Hasan dayı köpeğin yanına bir dağ gibi çökmüş gölgede bırakmıştı yerde yatışını. Ölenler toprağa gömülür ya Hasan dayı dağ olmuş içine almıştı sanki köpeğini.  Gözlerimin nasıl birden bu kadar sıvılaştığını hatırlamıyorum bile. Hasan dayının yüz çizgilerinin heybetine kendimi kaptırmış ağlıyordum. Her çizgi dağlarda akan akarsular gibiydi. 

     Otobüs şoförü de durmuştu. Otobüste toplasanız üç dört yolcu vardı.  Benim gibi bir öğrenci, bir yaşlı, iki de memur. Hemen sardılar Hasan dayının etrafını. Mahalleli de toplandı tabi. Hasan dayıyı herkes bilirdi. Otobüs şoförü söylenmeye başladı hemen;

-Karşıma çıktı yapacak bir şey yok, devam ediyoruz sürem geçiyor, dedi.

     Öğrenci, memurlar bindi otobüse. Yaşlı olan yolcuysa Hasan dayıya doğru yanaştı. Dağ dağa kavuşmaz ya bir ilk yaşandı o gün. Hasan dayının yüzüne bakıp içtenlikle;

-Allah rahmet eylesin, dedi.

    Hasan dayı tek laf etmedi. Sokakta duyulan tek zırıltı otobüs şoförünün otobüse çağıran garip sesi. Yaşlı yolcuya seslendi birkaç kere. Dönmedi adam. Gelmezsen gelme diyerek çalıştırdı otobüsü. Yaşlı yolcu hışımla otobüse doğru yöneldi. Otomatik kapanan kapıdan önce doğuştan gelen refleksleriyle daldırdı bastonu kapı arasına, otobüs yürüyecek oldu. Öğrencinin çığlığı duyuldu içeriden. Yaşlı yolcu sendeledi kapı önünde. Otobüs şoförü durdurup otobüsü bağırmaya başladı içinde. Öğrenci yolcu ile hararetli bir kavgaya tutuştular. Ben hareket bile edemiyordum. Bir rüyanın içinde kalmış pasif bir görseldim sanki.

      Kavga iyice büyüdü. Yumruk attı öğrenciye otobüs şoförü. Bunu görenler de yığılacak oldular kapıya da kilitli kapılar bir baston kadar yer açmıştı otobüste. Yaşlı yolcu ise yeni gelişen bir gencin gücüyle bastonu kapı arasına sokmuş otobüs şoförünün çıkmasını bekliyordu. Otobüs içindeki memurlarsa seyre dalmışlardı olayları. Herkes otobüs camlarına vurmaya başlayınca açıldı kapılar. Otobüs içindekiler indiler.

      Tek bir kişi bile davranmadı otobüse girmeye. Bastonu tutan yaşlı yolcu her adımında yeri sarsarak çıktı otobüs şoförünün yanına. Bastonun kabzasını boynuna attı. Öfkeyle yüzüne bakmaya başladı. Herkes bana benzemiş donmuştu. Hayatın hepsi durdu da nefes alan bir tek Hasan dayının köpeğiydi sanki. Bastonla otobüs şoförünü indirdi. Gözleriyle Hasan dayıyı gösterdi. Otobüs şoförü ne yapacağını bilemeyip sarıldı Hasan dayının eline. Öpüp kucakladı ellerini. Kalktı sakince, yaşlı yolcunun gözlerine baktı. Gözler öğrencideydi. Öptü öğrenciyi alnından, özrünü diledi. Git, dedi dolmuş ve kırışmış gözlerle yaşlı yolcu.

      Hasan dayının köpeği ona doğru koşarken duyduğu ses yankılandı mahallede. Hasan dayı, dağın kucakladığı gibi insanı, kucakladı köpeğini. Otobüsün gidiş sesiyle Hasan dayı bahçesine doğru yürüdü. Boncuk boncuk terleyen alnını kurutan mendil savrulup rüzgarla düştü sokağın ortasına.  

     Bense hüzünle çıktım evime hala aynı şarkı çalıyordu. yola düşen mendile bakıp şarkımı dinledim.      

Eve çıktığımda hala çalmakta olan müzik


                                                                                                                                             KEREM ÇİÇEK


Yorumlar