Tek kelime edip çıktığımda tamamen boşluğa düşmüştüm. Her şeyin bu şekilde gelişmesi gerektiğine inancım o kadar tamdı ki…
Kapıyı kapatıp çıkmıştım işte. Şimdi ne yapacaktım. Dolandım, aklımda benzeşen fotoğraflarla sokaklarda. Bir sahile vardığımda ortalıkta çok az insan vardı. Neden gece kapanır ki evlerine insanlar, ben neden kapanmıştım tüm gece evlerime? Vardım, geldim işte ben de sahile. Gece yarısını çoktan geçmişti. Sahilin yanındaki dar sokağı aydınlatan sokak lambalarının birinde birkaç insan birikmiş doyasıya gülüyorlardı. Geldiğimi fark ettiler. Uzaktan göz gezdirdiler bedenime, benim gözümse denizde.
Hiç yapmamıştım. Soyunmaya başladım alelacele, sokak lambası altında biriken birkaç kişinin toplumsal yargıları o kadar önemsizdi ki o an için… İçimden sadece soyunmak geliyordu. Soyunup girdim denize. Öyle yavaş öyle ürkek girdim ki gördüğüm rüyanın tecelli etmesini bekleyerekten attım kendimi suyun içine. Boğulmak için değil. Denize nazır bir ilçede doğmanın getirdiği fayda ile yüzmeyi biliyordum. Biliyordum da karanlıkta girmemiştim denize. Sanki geceleri gerçek sahiplerine aittir denizler de ben hep ürkmüşüm gece başkasının evine girmeye.
İlk kulacı atınca fark ettim; süzülünce su
içerisinde hissettim, geceleri insan yapışkanlığından kurtulduğunu denizin.
Yorgun düşene kadar kulaç attım, battım, çıktım. Su öyle güzeldi ki, ayaklarımı
çırptım, tüm deniz yaptıklarımı affediyormuş gibi. Yatıp sırt üstü serin,ıslak bir
sedire aya ışığını gördüm. Birden ayaklarıma dolanan bir yabancılık hissettim.
Korkmaya başladım. Ayaklarımı sabitleştirip güven veren kuma bakarak önüme kumsala doğru
yürümeye başladım. Yavaşça, korktuğumu kendime belli etmeden.
Kumsala vardığımda rahatladım biraz. Etrafa bakındım sokak lambalarının altında kimse kalmamıştı. Hep filmlerde gördüğüm ama yapmayı klişe bulduğum hareketlerde bulunmayı vazife gördüm, kendime gecenin bu saatinde tam da varlığımdan, geçmişimden soyutlamışken kendimi. Yeni bir hayata karar verme aşamasında sorumluluk taşımadan önce saçmalamayı uygun gördüm kendime.
Filmlerde hep bir adam ya da kadın bomboş
sahilde yatardı kumsala. Verip sırtını kumsala geceyi aydınlatmaya ay ve yıldız
kadar gücü olmayan sokak lambalarından uzakta, seyrederdi gökyüzünü. Ben de
öyle yaptım. Yatar yatmaz kapadım gözlerimi o anı yakalamak için. Yavaşça
ürkekçe açıp gözlerimi, ay ışığında kamaşmasını bekledim. Yıldızlar ne de güzel
gözüktü gözüme, bu kadar yıldır nasıl da hissettirmediler kendilerini.
-Ki hissetmek için bir çatı altında olmaktan çok kafasını sarkıtmalı
insan pencereden dışarıya-
Herkes klişe diyecek, hep öyle olur; edebiyatta, sinemada her yerde bu böyledir. Sahilde uzanıp gökyüzüne bakan biri bir yıldızın kaydığını görür. Bahsedeceğim bir film değil. Gerçekten de uzanıp seyre dalarken yıldızları, kaydı bir tanesi uzaklarda duran bir geminin paraleline. Öyle bir gülümsedim ki unutmuşum gülümserken nasıl gerildiğini kaslarımın. Sevindim kendi kendime. İnsanın kendi kendine mutlu olacağını fark ettim bir an. Sadece bir an ve sonra hayatımın geçmişi, geleceği geldi aklıma. Kapadım kendimi, her zaman aynı düşünen beynime.
Toprakla kalayladım kendimi. Süründüm
kumsalda bir süre. Yine attım kendimi denize. Unutmuşum biraz önce korkup
çıktığımı. Derine dalıp çıkarınca kafamı yüzeye, farkettim Korkularımın tekrar
üstüme gelmeye başladığını. Çıktım denizden, alıp eşyalarımı elime yürüdüm
iyice. Durup yapamazsın gibi laflar etsem de perendeler atıp coşturdum kendimi.
İnandırdım kendimi hala yaşlanmadığına bedenimin.
Peki şimdi ne yapacaktım? Bir korku
üzerine terk edip gittiğim tüm yaşamıma dönemeyeceğime göre yeni bir yaşam mı
kurmalıyım kendime? Tüm sorumluluk benim üstümdeyken hem de kimse mecbur
etmemişken beni. Yeni yaşamıma bir hedef mi koymalıyım? Peki neden uğraşır ki
kendiyle bir insan? Bu kadar sorudan sonra bulunduğum yere aşina oldum yine.
Bir çukur kazdım hemen. Tıpkı çocukken suyu ilk bulacak olan çocukmuşçasına.
Tüm soruları koydum çukura içine su alıp götürür diye.
Kahkahalarla yürümeye başladım, gelen dalgalara
tekmeler attım. Güldüm kendi kendime. Aklıma aradan gelen sorulara tek cevabım
ise;
Umutsuzluk kelimesinin içinde umut kelimesi geçer. Boş ver… bak
keyfine…
sahilde yürüyenin ezgisi için tıkla
KEREM ÇİÇEK
Yorumlar
Yorum Gönder